ΒELON, Pierre. Les observations de plusieurs singularitez & choses mémmorables, trouvées en Grèce, Asie, Judée, Égypte, Arabie, aux autres pays étrangers, Paris, Guillaume Cavellat & Gilles Corrozet, 1554.
Fransız asıllı doğa bilimci ve doktor Pierre Belon (1517-1565) Soultière'de doğar. Adı, Du Bellay ve Tournon Kardinalleri hesabına gizli ajan olarak verdiği hizmetlerden çok kendi kendini eğitmiş bir doğa bilimci olarak kaleme aldığı kitaplar sayesinde tarihte kalır. İlk başta eczacı daha sonra ise ziraatçı olan Belon, 1540-41 yıllarında Witteberg'de Valerius Cordus yanında ve daha sonra İtalya'da (1551) tıp öğrenimi görür. Dönemin siyasal durumundan yararlanarak Abbaye de Saint-Germain-des-Près manastırında tıp öğrenimini tamamlayıp 1560 yılında üstün başarıyla mezun olur, ancak profesör doktor ünvanını hiçbir zaman elde etmez.
Kariyerini özellikle siyasi destekleyicilerine borçlu olan Belon, 1542 yılından sonra Tournon Kardinali hizmetine atanıp birçok diplomatik sefere katılır. Başta Şarlken (V. Karl) sarayı olmak üzere Almanya'da çeşitli görevlerde bulunur. Hocası Valerius Cordus'u Roma seyahatinde izler ve Venedik bahçelerinde, Padova, Milano ve kuzey İtalya göllerinde bitki incelemeleri yapar. Dönüşünde yeniden, artık kraliyet bakanı olan Kardinal de Tournon'un hizmetine girer; bu görevdeyken sık sık kral sarayı ve Saint Germain en Laye sarayında bulunup hükümdarın o devrin bilinen dünyasından derlemiş olduğu görülmeğe değer (aslanlar, panterler, zürafa kuşları, Brezilya odunu, nadir bitkiler) koleksiyonlarını hayranlıkla seyreder. İşte tam bu sırada Belon Anavarzalı Dioskorides ve Teofrastos'un eserlerini çevirerek bu metinlere bitkilerin eski ve yeni adlarını içeren bir listeyi eklemeyi kafasına koyar. Henüz 30 yaşındayken, 1546 yılında, elçi D’Aramon'un Doğu'ya yaptığı diplomatik sefere katılır; bu yolculuk tüm yaşamını ve yazarlık uğraşını belirleyecektir.
Elçi D' Aramon 1546 yılının Aralık ayında yanına güçlü bir maiyet alarak gizli bir diplomatik sefere çıkar. Bu sefere ilk kez bilimadamlarından oluşan bir ekip de katılır. Fransa ve İsviçre'yi geçip Venedik'e varırlar, buradan üç kadırgayla 1547'nin Şubat ayında denize açılırlar. Ekip, Adriyatik kıyılarını geçerek Ragusa'ya gelir; buradan elçi D' Aramon güney Balkanlar kara yoluyla İstanbul'a doğru yol alırken Belon da Dijon'lu eczacı Bénigne de Villers ile birlikte deniz yolunu seçip İyon denizini geçer ve İstanbul'a doğru yönelir. Paksos adalarında bitki araştırması yaptığı sırada oraya gelen korsanlar yol arkadaşını kaçırırlar. 1547 yılının baharında Girit'e gelir ve Kallergis tarafından misafir edilir. Kallergis ona İda dağında, Rethimno (Resmo) ve Sfakia (İsfakiye) dağlarında gezebilmesi için rehberler sağlar. Fransız doğabilimci adanın flora ve faunasını gözlemler, sözde labirentle yanılgıya düşer, laden (labdanum) toplamasını izler, gezinir, toplar, dener, aradığı her eski şey rasladığı her yeni şey hakkında sorular sorar. Belon, Girit'ten bir Venedik filikasına binip İstanbul'a doğru yol alır, gemi Kea adasından geçerken korsanlarla bir maceraları olur, nihayet güney Evia'dan (Eğriboz) geçerek İstanbul Boğazı kıyılarına gelirler, zaman tahminen bahar sonudur. İstanbul'da Belon kendisi gibi Fransa elçiliğinde ataşe olan P. Gilles ile birlikte şehrin dolambaçlı çarşı ve sokaklarını keşfe çıkar. Arapça bilen bir Türk bilge ile arkadaşlık kurup onun yardımıyla, İbn-i Sina'nın şifa bitkilerinin adlarını belirten Tıp Kanunu'ndan yararlanarak, türkçe bir dizin hazırlar ve bununla pazar yerlerini gezip Türkiye'de satılıp alınan gıda ve şifa bitkilerini öğrenmeye çalışır. Bu tür ürünlerin ithalâtı o devirde Doğu ile ticaretin en önemli öğelerinden birini oluşturmaktaydı. Ne var ki şifa otu ticaretini hâlâ Venedikli aracılar halletmekteydi. Bu yüzden Belon'un araştırmaları Venedik'in rakibi Fransa için büyük önem taşımaktaydı.
Şifalı türler arasında tüm Avrupalı elçilerin hükümdarlarına değerli bir hediye olarak sunmak istedikleri ve bu nedenle daima önemle aradıkları bir tür de "tıyn-ı mahtûm" (Limni toprağı) ürünüydü. Belon bu toprak türünün çıkarılma eyleminde şahsen bulunmayı aklına koyar. Birkaç referans mektubu sağlayarak bir perkendeye biner ve Limnos'a (Limni) doğru yol alır. Denizin sakin oluşu yolcuları korsan saldırısına uğrama riskine sokar, bu yüzden Gökçeada'nın (İmroz) bir limanına çekilirler, orada iki gün bekledikten sonra kürek gücüyle Limnos'a varırlar. Belon'un büyük arzusuna karşın "tıyn-ı mahtûm"un çıkarılma eylemi Limnos'ta yılda sadece bir kez, 6 Ağustos Tecelli bayramında (İsa'nın metamorfozu) yapılmaktadır. Belon adada uzun uzun gezip flora ve faunayı inceler, yerli hastalara tıbbî hizmetlerde bulunur, yerel yöneticiler tarafından misafir edilir ve, nihayet, bir yeniçeri refakatinde "tıyn-ı mahtûm"un çıkarıldığı bölgeye gelmeyi başarır. Belon Limnos'tan ayrıldıktan sonra fırtınalar gemisini Skiros'a sürükler ancak daha sonra iki rahiple birlikte Thasos (Taşoz) adasına gelir. Oradan bir sandalla dört saat içinde Ayion Oros (Aynaroz) kıyılarına yanaşır. Burada bitki toplar, balık, böcek ve kuş avlar, Aynaroz dağı tepesinden Ege denizine bakar, mamafih Kserkses'ten iz bulamayınca düş kırıklığına uğrar. Buradan ayrıldıktan sonra iki gün içinde Selânik'e varır. Halkidiki'nin Siderokapsa (Seder Kapı) maden ocaklarını ziyaret edip betimleyen ilk kişidir. Daha sonra Struma nehrine doğru yönelir, Seres (Serez) ve Drama'dan geçer, antik kent Filippi'nin harabelerini gezer, Kavala'da İmarette kalıp bunun gibi vakıf misafirhanelerinin misafirperverliği hakkında yazar. Belon daha sonra Porto Lagos iç denizinden, Komotini'den (Gümülcine), Sapes'deki (Şapçı) şap madeni ocaklarından, Tekirdağ, Marmara Ereğlisi, Silivri'den geçip bunlardan seyahatnamesinde sözeder. Bu sırada İran seferine çıkan, örnek olabilecek bir düzen ve sessizlik içinde hareket eden ve bir kervansaray yakınlarında karargâh kurmuş olan 4.000 kişilik Osmanlı ordusu ile karşılaşır.
1547'nin Ağustos ayında, Belon, İstanbul'a döner ve bay De Fumel'den başka birçok Fransız soylu, yeniçeri, çavuş ve tercümandan meydana gelen kalabalık bir maiyetle Doğu gezisine çıkar. Amaçları ilk olarak Mısır'ı ziyaret etmektir. Belon Çanakkale Boğazı çıkışında Truva harabelerinin yerini tespit eden ilk Avrupalı gezgin olur. Midilli'den geçerken adanın yetiştirdiği ürünler, Sakız'dan geçerken adanın sakızı ve sevecen kadınları, Samos'ta yanlarına aldıkları adanın yerlisi yunanlı denizci, Patmos'da Yuhanna'nın Vahiy kitabı, Leros ve Pserimos adaları, Kos'ta (İstanköy) Hipokrat hakkında yazar; en sonunda Rodos'a demir atarlar. Belon'un seyahat notlarında buradaki şövalye kenti, çarşı ve liman, yerli ürünler ve adanın sakinlerinden sözedilir. Gezginler Ağustos sonunda İskenderiye'ye varırlar. Kahire ile Memfis'i ve Giza piramitlerini ziyaret edip Sina dağındaki Azize Katerina manastırına kadar gelirler. Belon'un seyahatnamesinin Mısır'la ilgili bölümünde bir Avrupalı gezgin tarafından Doğu'nun arap müslüman egzotik dünyasına karşı yöneltilen ilk ve en keskin bakışlardan birini bulmaktayız. Nil nehri ve kanallar, çarşılar, Afrika faunası, kadınlar ve kıyafet gariplikleri, mumyalar, piramitler, Arabistan çölü ve vahalar, Kızıldenizdeki kayıklar, mineraller ve vahşi hayvanlar; bunların tümü ilk kez olarak bir kitap içinde yoğun ve özel bir tarzda konum almaktadır.
Gezginler Mısır'dan Filistin'e doğru yayan olarak yola çıkarlar, on gün sonra oraya varırlar. Kutsallaşmış Yerler Belon için yeni bir araştırma alanı olur. Metninde nadir hayvan, yarı değerli taş, balık, kuş adları sayar, suyun kullanımları ve kuyular hakkında yazar, ağaçlar, fundalar ve yerel bitkilerin adlarını özdeşleştirir. Daima yaptığı gibi çağdaş bilgileri eski metinlerdeki verilerle kıyaslayıp her türün çeşitlerini ve kullanım biçimlerini de kaydeder. Belon Kutsal Yerlere kendi bildiği gibi ibadet eder; ancak tabii ki huşu içinde olan Kudüs, Celile, Nasıra, Beytüllahim ve Eriha gibi mekânlar onu heyecanlandırır.
Kutsal Yerlerde gezilerini tamamladıktan sonra kuzeye doğru yürürler. Susam ve pamuk tarlaları arasından geçip beş gün içinde Şam'a varırlar. Yazar burada da aynı düzenli biçimde Şam şehrinin surları, Suriye'de tıp, hukuk ve kervansaraylar, Mekke'ye giden hacılar, bölgenin nadir faunası, sedir ağaçları, tarım biçimleri, Baalbek harabeleri, Halep sokakları ve eski sikkeler, Antakya ve erken hristiyanlığın kalıntıları, Adana ve Büyük İskender'in muharebe yaptığı ovalar ve Orta Doğu'da görülmeğe değer tüm garip şeyleri sırayla kaydeder.
Orta Anadolu'ya vardıklarında özellikle Türklerin beslenme alışkanlıkları ve dokumacılıkları hakkında gözlemler yapar, ancak bitki araştırmasından bir an bile vazgeçmez, ayrıca kaplıcalar, atlar ve bölgedeki özel koyun cinsini (tiftik) kaydeder. Gezginler Konya ve Akşehir'den geçerek Ankara'ya oradan da Afyon Karahisar'a gelirler ve 1547 yılı kışının geri kalan kısmını 1548'in baharına dek burada geçirirler. Belon bu arada seyahatnamesinin üçüncü bölümünü yazma fırsatını bulur. Bu bölümde Türklerin kökenleri, özel ve kamu hayatları, Osmanlı İmparatorluğunun toplumsal kurumları ve yönetimi, müslümanların adetleri ve dinî inançları hakkında yazar. Yolu Kütahya'ya doğru devam eder ve Bursa'yı ziyaret eder; nihayet İstanbul'a vardığında Fransa elçisi D' Aramon'u Kanuni Sultan Süleyman'ın İran'a karşı yapacağı seferde izlemeye hazır bulur. Seferberlik 1548'in Mayıs ayında gerçekleşir ve yorulmak bilmeyen Belon yanında Gilles ve Thevet ile beraber seferberliğe katılır. Ancak bu kez Fransız doğabilimci sadece İzmit'e kadar ulaşabilir. Buradan İstanbul'a dönüp bir gemiye biner ve 1549 yılı başlarında nihayet Venedik'e ulaşır. 1550'de ise yeni bir diplomatik görevle İngiltere'ye doğru yola çıkar.
Daha sonra Montmorency'lerin himayesine girip bundan sonraki zamanını Fransa taşrasından İtalya'ya kadar uzanan bir alanda bitki araştırmalarına ayırır - nitekim İtalya'dan ülkesine selvi, çınar ve zakkum çeşitleri götürür. Öte yandan gittikçe Reform rejimine karşı tavır alan kilisedeki görevini de sürdürür. Ömrünün son yıllarında, süregitmekte olan dinî çarpışmalarda kendisi de fanatik bir katolik taraftarı olarak faal rol alır. Nihayet 1565 yılının Nisan ayında bir akşam Paris'te esrarengiz bir biçimde öldürülür. Boulogne ormanında bulunan Madrid sarayında kendisine sağlanan misafirhaneye giderken fanatik bir Hugueno tarafından vurulduğu sanılıyor. Henüz 48 yaşındaydı.
Belon 1551 yılından itibaren kitaplarını yazmaya ve yayınlamaya başlar. İlk başta gelen Histoire naturelles des étranges poissons marins adlı yapıtı kendi desenleriyle tamamlanmış bir çalışmadır. 1553 yılında, balıklar hakkında latincede yazılmış De aquqtilibus kitabını yayınlar. Aynı kitap iki yıl sonra De la nature & diversité des poissons başlığıyla fransızca olarak basılır. Gine 1553'te seyahatnamesini de yayınlar. Bu yapıt 1554'te ikinci baskı yapar, 1555'te ise Histoire de la nature des oiseaux çalışması ile birlikte düzeltmeler ve eklemeler yapıldıktan sonra üçüncü kez yayınlanır. Bunlardan başka 1553'de De arboribus coniferis ve De admirabile operum antiquorum başlıklı değişik konulu iki çalışmasını da yayınlar.
Seyahatnamesi 1558, 1585, 1588 yıllarında tekrar basılır, son baskı ise daha öncekilerde bulunmayan iki gravürle zenginleştirilir. Bu gravürler Sina dağı ve Limnos ile Aynaroz dağını görüntülemektedir. Eser 18. yüzyıl içinde latince, ingilizce ve almancaya, 1953'te bulgarcaya çevrilir. Limnos ve Aynaroz ile ilgili bölümler yunancada bulunmakta, ayrıca Girit ile ilgili bölümlerin yunanca olarak yayınlanması da öngörülmektedir.
Belon bir 16. yüzyıl insanı olarak doğanın cazibesine karşı hemen hemen hiç duyarlı olmayan bir pragmatisttir. Kendini tamamen gerçeğin arayışına vermiş bir hümanist gezgin-kâşif in mükemmel örneğini oluşturmaktadır. Belon için gerçek tamamen bitki ve hayvan bilimi konularıyla ilintili olup biriktirdiği özgün bilgiler ilerideki gezginler için (Joseph Pitton de Tournefort'un eseri yayınlanana dek) temel bir el kitabı oluşturur. Belon'dan sonra Joseph Pitton de Tournefort 1700-1702'de Ege adaları ve Anadolu'da seyahat etmiş ve 1717'de yayınlanan seyahatnamesi özellikle yunan adaları betimlemesinde örnek bir eser olmuştu.
Belon hümanist bir doğabilimci coşkusuyla bilginin kuramsal çerçevesini terkedip doğa yürüyüşlerini yaparken gezici bir araştırmacı kılığına bürünür ve sabit fikir derecesinde olan bilimsel düşünüş ve yaşama tarzını fanatik bir biçimde gezindirir .
Bilinçli olmamakla birlikte yunan evrenini, antik efsane söyleminden, yabancı hegemonyaların çatısından ve çağdaşı insanların fanatik dinî önyargılarından koparıp deşifre etmeye cesaret eden ilk kişidir. Öte yandan, ileride yunan kültürü coğrafyasına akın ederek çağdaş yunanlıların yüzleştiği birçok konu hakkında son derece değerli bir seyahatname hazinesi bırakacak olan daha sonraki gezginler kalabalığının da habercisi olur.
Yazan: İoli Vingopoulou