Tag Araştırması

Type a search term

Detaylı Tarama

Athens

Atina, seyahat anlatıları ve bunlara eşlik eden resimler ufkunda, başta, uzaktan hayal meyal seçilmekte. Bu tür kitapların en eski baskılarında Atina gözükmemektedir. "Gezginler aleminde tek başına ve özel bir olay" olarak tanımlanan Ciriaco Pizzeccolli Anconitano (okunuş: Çiriako Pitzekolli Ankonitano) ile 15. yüzyıldan itibaren Atina'daki arkeolojik kalıntıların kaydı başlar.  Aynı zamanda H. Schedel'in 1493 tarihli yapıtı gibi tarih ve coğrafya eserleri çeşitli şehirleri zengin bir düşgücüyle ve gerçekmiş gibi gösterirken bir yandan teorik bilgileri pekiştirmekte öte yandan da okurlarda uzak ülkeler için merak uyandırmaktadır. Atina, 16. yüzyıl gezginleri tarafından katedilen yollarda pek seyrek olarak seçilen bir duraktır. Nitekim 17. yüzyıla dek Atina, sadece, Rönesans'tan sonra eski Yunan edebiyatı ve felsefesinde, daha sonra ise eski Roma sanatında odaklanan Batı entelektüellerinin belleğinde canlı kalmıştı.

Birdenbire, 1674-75 yıllarında Atina ilk ayrıntılı topografya krokileri ve bunlara ilişkin yayınlarla sürekli ve karşılıklı olarak beslenen bir merak uyandırıp Avrupalıların bilincinde güçlü bir biçimde yerleşir. Gezgin, bilimadamı, yazar, cizvit keşiş, kapusen keşiş, tarihçi ve konsolos gibi çeşitli kişiliklerden oluşan ve A.G. Guillet (1675), J. Spon (1678), G. Wheler (1682) gibi isimlerin dahil olduğu bir grup, Avrupa ile Atina arasında belirleyici ve sembolik bir yeni bağın kurallarını koyacak olan büyük bir tartışma ve kayıt alanı başlatırlar. Bu kapsamda Atina'nın "yeni oluşan bir egemenlik" olarak "Yunanistan'ın tarih ve coğrafya boyutunun çağdaş gerçeklikten ayırdedilmeden" algılanışı da gündeme gelir. 

Böylelikle, Ciriaco Anconitano'nun Parthenon tapınağını görüntüleyen ilk çizimlerinden beri kentin düşgücü ürünü ve kişiliksiz bir yüzüyle karşı karşıya geliriz. Nitekim H. Schedel ve N. Gerbelius'un eserlerinde, Atina, görüntüde kaydedilen yüzünden çok açıklayıcı metinler sayesinde tanınır hale gelmektedir. Alman asıllı hümanist N. Gerbelius  16. yüzyıl ortalarında Korfulu N. Sofianos'un yayınladığı haritaya eşlik edecek olan bir metin yayınlar (1545). Bu metin haritada kaydedilen yer adlarına ilişkin şehir ve başka yerlerin manzarasıyla resimlenir. Devrin görsel anlayışını yansıtan Atina'nın hayalî görüntüsü, antik harabelerin görkemini dile getirme çabasındadır. 16. yüzyıldan itibaren A.Thevet'nin eseri ile (1556) elimizde Atina'daki antik heykel ve buluntulardan da bir görüntü var. Ne var ki sözkonusu Fransız keşişin bu yöreye gelmiş ve kalmış olup olmadığı kesinleşmiş değildir. G. De La Chapelle'in eserinde ise (1648?) Osmanlı başkenti İstanbul'un arka planı oluşturduğu resimlerde Doğulu kadın görüntüleri ilginç sayılmaktadır.

Bundan sonraki ara zamanda karşımıza çıkan oluşumlarda (A.G. Guillet), Atina'nın gerçek görüntüsünün aranışında mekân hakkındaki bilgi ile bilgisizlik cürretkâr bir biçimde ele alınmamakta. Seyahat edebiyatının gelişiminde bir kilometre taşı olan J. Spon'ın seyahati ve bununla ilgili yazıları, hatta G. Wheler'in kısmen Spon'ı kopyalaması (1682) Batı Avrupalıların Atina hakkında sahip olduğu edebî bilgiler üzerine yıldırım gibi düşer. Atina şehri arkeolojisinin gerçek sözcüsü olan J. Spon, vakayinamesine (1678) Akropolis civarında ayakta duran anıtların çizimlerini, yörenin önemli bir topoğrafya haritasını ve birkaç daha arkeolojik eser ekler. Bu çizimler basit olmakla birlikte Atina'daki önemli tarihî anıtların en eski görüntülerini sergilemesi açısından değerlidir. J. Spon'ın eserinin (1689) hollandaca baskısı gezdiği yerlere ilişkin görüntüler içermekle beraber bu görüntüler düşgücü ürünüdür.

Bu yayınlarla aktarılan bilgiler şaşılacak bir hızla dönüşüme uğrayıp Venedik'teki "Argonotlar Coğrafya Akademisi"nin kitapları gibi çeşitli yayınlarda boy gösterirler. V.M. Coronelli'nin kurmuş olduğu ve sözünü ettiğimiz harita atölyesinin zengin üretimi Venediklilerin Osmanlılarla yaptığı ve zaferle sonuçlanan savaşlara (1684-1687) dair yüzlerce gravür (bakır baskı) içermekdir. V.M. Coronelli'nin 1687 tarihli yayınında gine Atina'yla ilgili (büyük bir olasılıkla J. Spon'ın eserinden alınan) bir haritaya daha rastlamaktayız. V. M. Coronelli'nin  1688 tarihli yayınında Atina'dan, birçoğu aynı yıllarda çıkmış olan başka kitaplardan kopya edilmiş çeşitli manzara ve konular göstermektedir. V.M. Coronelli'nin 1708 tarihli eserinde görünen gravürlerin konuları ise, Argonotlar Coğrafya Akademisinin daha önceki yayınlarında çıkmış konuları büyük ölçüde yinelemekle birlikte, son derece ilginçtir. Orijinalin tıpatıp kopyası yada bir çeşitlemesi olan bu çizimler o zamandan beri Coronelli'nin kitaplarının birçok yeni baskısına yada çevirisine eklenmiş yada daha sonra yazılmış seyahatnameler tarih anlatıları ve coğrafya kitaplarını resimlendirmiştir. J. Enderlin'in yayınlarında, daha önce çıkmış ve çok rağbet gören kitapların yanısıra o sıralarda çıkmış başka kitaplardan da (1686) çeşitli konuları kopya eden tablolar görmekteyiz. J. Sandrart'ın eserindeki (1687) tabloların konusu çoğunlukla Venedik hakimiyeti altında olan kaleler ve çeşitli yer manzaralarıdır. Benzer kitaplar serisinde 6. Osmanlı-Venedik savaşında (1684-1699) Venediklilerin Osmanlılarla çarpışmalarında kazandıkları zaferleri öven başka eserler de bulunmaktadır. 17. yüzyıl sonlarında J. Peeters'in yayınları (1690) Batı hristiyan güçlerinin Osmanlı-Venedik savaşlarında kazandığı zaferleri övmektedir. Bu yayınlarda Adriyatik denizinden Hindistan'a dek uzanan bir coğrafyadan şehir liman ve başka yerler görüntülenmektedir.

1687 yılında antik çağların en önemli anıtı Parthenon'un bombalanması düşünürler evreni için büyük bir darbe olur. Batı düşünürleri bu olaydan sonra antik tapınağın artık yitirilmiş bütünlüğünü arama çabasına girerler (Fr. Fanelli, 1707)

Böylelikle Parthenon'un 1687'de Venedik doçu Morosini tarafından Osmanlılara karşı yaptığı bir savaş operasyonu sırasında bombalanması; neoklasik uslubu Avrupa'ya taşıyan gezginlerin Atina'daki anıtların çizimini gerçekleştirmeleri; arkeolojik eserlerin sistemli bir biçimde kaydedilmesi ölçülmesi ve incelenmesi; ve tabii ki yontuların Osmanlılar tarafından uğrayabileceği olası vandallıklardan "kurtarılması", Atina'nın çağdaş tarihinde en önemli bölümlerden birkaçını oluşturmaktan başka kentin geleceğini de belirlemiştir.  

Bunlara koşut olarak, birçok batılı kişi bu aydın topraklardan kaynaklanan arkeolojik eserlerle önemli koleksiyonlar yaratırlar. Bu koleksiyonların birçoğu Avrupa şehirlerinin büyük müzelerinde son yerini bulur. Koleksiyoculuk "akımı" antik Yunanistan tarihini yeniden sahiplenmenin bir boyutu olur, adeta bir toplumsal fenomen ve "arkeolojik eser avı" salgını niteliğini alır. Amaç, felsefede yeni bir dünya anlayışı kurarken klasik kültür idealini model olarak almaktı. Bu "amaç" uğruna  arkeolojik eser sahiplenme yolları da meşru olarak algılanmaktaydı ( 1761 yılında P.M. Paciaudi). 

Ne var ki 18. yüzyıl aynı zamanda Yunanistan'ın yeniden doğuşunun da zamanıdır. Yabancılar bu olguyu farkederek hakkında konuşurlar ve Yunan toplumunun yeniden düzenlenmesi konusunda inanç beslerler. Fransız devrimi Yunan toplumunda güçlü bir biçimde hissedilmiş, Osmanlı İmparatorluğunun çökmesi ise Yunan özgürlük meselesi için olumlu bir gelişme oluşturmuştu. Yunan toplumunun çağdaş eğitimsel ve milli karakterinin düzenli bir biçimde gözlemlenmesi ve Avrupalı okurların Yunan toplumunun özgürleşme sürecinde vuku bulan kökten değişim işlemleri hakkında haberdar tutulması büyük ölçüde gezginler sayesinde gerçekleşir. Gezginler birinci elden yaşantılarla Yunan toplumunun yeniden örgütlenme sürecini ve Yunanistan'da milli bilincin oluşmasını gözlemler. Nitekim Yunan isyanı bu süreçlerin zirve noktası olur.  

Atina'daki arkeolojik eserler 18. yüzyıl ortalarından başlayarak Batılı gezginlerde yoğun ilgi uyandırmış olup bazen doğru ve düzenli bir biçimde, bazen naif, bazen de daha eski yapıtlardan kopya edilerek görüntülenir (1743'te Ch. Perry, 1745'te R. Pococke, 1751- 52'de R. Dalton, 1754'te Al. Drummond).  Avrupa'nın Yunanistan'la ilgili genel olarak beslediği düşü dile getiren görsel sanat eserlerinin esin kaynağı Atina olmuştur. Fransız asıllı mimar D.Le Roy'in tabloları verdikleri bilgiler açısından tamamen doğru olmamakla birlikte, sanatçı yaşadığı dönemin estetik kurallarına uyarak görsel açıdan herşeyi yapabilmek özgürlüğünü savunur; bu teoriye göre konu görüntüden daha üstün olup yarattığı heyecan kâğıda aktarılan çizimden daha önemlidir. Eserin ingilizce baskısı (R.Sayer, 1759) açıklayıcı metinler ve İngiliz gezgin G. Wheler'in büyük rağbet görmüş vakayınamesinden (1682) alıntılarla zenginleştirilmiştir. Le Roy, İngiliz mimarlar J. Stuart ve N. Revett'in kanıtlara dayanan sert eleştirisiyle yüzleşme zorunda kalır; buna rağmen eseri (1770) devrinin sanat ve mimarisini büyük ölçüde etkiler. J. Seller "English Pilot..." adıyla bilinen ve Akdeniz kıyılarını ilk kez ayrıntılı olarak gösteren haritanın yaratıcısıdır. Bu baskı ilk olarak 17. yüzyılda gerçekleşmiş, üstüste yeni baskılar yapmış ve 19. yüzyıla dek kaynak yapıt olarak kullanılmaya devam etmiştir (burada sözkonusu olan 1771 baskısıdır). Seller'in toplu eserleri ingilizceyi gemicilik haritalarında geçerli bir dil kılar ve ilerideki harita baskılarını önemli ölçüde etkiler. Bu eserlerde yöre kıyılarının krokileri sunulur.

J.J. Barthélemy'nin roman uslubuyla yazdığı seyahat anlatısında antik yunan dünyasının panoraması romantik bir biçimde sergilenir (ilk baskı 1788, yeni baskı 1832). Okur kitlesinde arkeoloji konuları etrafında yoğun ilgi uyandıran eser, haritalar ve Barbié de Bocage'ın desenleriyle bezenmiştir. Eserde ayrıca bir Atina haritası da bulmaktayız.

Dilettanti Cemiyeti üyesi olan İngiliz asıllı Stuart ve Revett anıtlar üzerinde yaptıkları doğru ölçmeler ve görüntülemelerle, her anıtın kullanımıyla ilgili açıklamalar, arkeolojik gözlemler ve seyahat izlenimleriyle Avrupa'da neoklasik akım devrini açmış olurlar. Böylelikle anıtların genelleştirilmiş ve çoğunlukla düş ürünü olan görüntülemelerinin yerine gelen ayrıntılı ölçmeler ingiliz sanatsever kitlesi tarafından coşkuyla karşılanır. J. Stuart ve Ν. Revett (1762), J. Stuart ve Ν. Revett (1787), J. Stuart ve Ν. Revett (1794), J. Stuart ve Ν. Revett  (1816)  eserlerinin ingilizce baskıları ve de  J. Stuart and Ν. Revett'in 1808 tarihli fransızca baskısı, "Atina arkeolojik eserleri" hakkında son derece bakımlı baskılar olup estetik açıdan nitelikli haritalar ve doğru ölçmeler içermekle Avrupalı okur kitlesinde coşku uyandırıp antik yunan mimarisi ve sanatının mükemelliği hakkında bir bilincin pekişmesine yol açar.    

Gine Dilettanti Cemiyeti üyelerinden Ch. R.Cockerell (1830)  ve R. Chandler'in eserinde (1776) Atina'daki anıtlar ve mimarî parçalardan çizimler ve yörenin bir haritası sunulmakta. (Dilettanti Cemiyeti 1846 yılına dek Yunanistan topraklarında arkeolojik amaçlı seferlerin yapılması fikrini yaymış, desteklemiş, böyle seferler gerçekleştirmiş ve sonuçlarını görkemli baskılar üreterek yayınlamıştır.) Atina'nın başka bir haritasını da Fransız doğa bilimci G.A. Olivier'in seyahatnamesine (1801) ek olan "Atlas"'ta bulmaktayız.

M.G.F.A.Choiseul-Gouffier'nin iddialı eserlerinde (18. yüzyıl sonu-19. yüzyıl başı) o sıralarda antik çağlar ve yunan kültürüne karşı duyulan sevgi yeni ve özgün bir biçimde dile getirilirken, "görüntü" de seyahatnamenin başlıca öğesi olur. Bu eserlerde Atina sadece zayıf konulu iki tane tablo ile gösterilmektedir (1822). Choiseul-Gouffier'nin sekreteri J.B. Lechevalier ise (1799) kentin antik sikkelerini gösteren tablolar sunmaktadır.  Danimarkalı arkeolog P. Ol. Bröndsted'in eserlerinde de sikkeler görmekteyiz (1830).

O.M. von Stackelberg'in (1831) çeşitli geleneklerden sahneler sergileyen etkileyici tabloları hem konuları hem insan figürlerinin duruş ve hareket biçimleri açısından devrin alışılmış kalıplarından kaçan yenilikçi bir nitelik taşımaktadır. O.M. von Stackelberg arkeoloji tutkunu kalabalık bir grup Avrupalıdan biriydi. Bu kişiler Yunanistan'da iki çok önemli eski anıtta kazılar gerçekleştirip mermer yontuları yağma etmişlerdi (Egina adasında Athena Afaia tapınağı ve Vassai'deki Apollo tapınağı). Sözkonusu baskıda (1826) yer alan üstün kaliteli taş baskı gravürler Apollo Epicurius tapınağını süsleyen yontuları, tapınak ve çevresinden çeşitli görüntüler ve Atina'yla ilgili konular sergilemektedir.

Yunan ayaklanmasından önceki devirde tarihî mekân ve Yunanlıların özel ve kamu yaşamı hakkında son derece zengin bir bilgi kaynağını Ed. Dodwell'in (1819) üstün kaliteli tablolarında bulmaktayız. İngiliz asıllı topograf W.M. Leake (1824) eserlerinin tümünde düzenli ve ayrıntılı arkeolojik gözlemlerde bulunmaktadır. Fransız asıllı diplomat ve sikke koleksiyoncusu E.M. Cousinery gezilerinin vakayinamesini (1831) özellikle kuzey Yunanistan bölgesi arkeolojisine ilişkin nadir konulu tablolarla zenginleştirmiştir.

19. yüzyıl başlarında Osmanlı İmparatorluğu topraklarında gezinen birçok önemli gezgin, kişisel efsanelerini uygun mekâna yerleştirerek ve eskiyle yeniyi kaynaştırarak Atina'nın tüm önemli anıtlarını usta bir yazı uslubuyla kaydederler ve özenli görüntülerle donatırlar. Bulundukları yerlerde yürüyüşler yapma usuluyla arkeolojik sitleri tanıyıp anıtları, tarihi, çağdaş insanları ve belgelenmiş bilgileri bir bütün halinde aktarırlar. Seyahatnamelerinde anıtlar, harabeler, tapınaklar, doğal ortam, heykeller, edebiyat derlemeleri, şiirsel çağrışımlar, yazıtlar, hayal ürünü anlatılar hep bir arada ustaca sergilenmekte. Sözkonusu gezginlerin seyahatleri yunansever bir rüzgarın esintisiyle gerçekleşmiş olup seyahatname ve görsel yapıtları bu rüzgârın etkisini taşımaktadır. Atina şehrinin arkeolojik yer olarak hem sembolik hem gerçek anlamda dev bir önem kazanmasıyla Yunan ayaklanması öncesi devirde yüzlerce gezgini Akropolis kayasını, üzerindeki anıtları ve arkeolojik açıdan önemli öteki yerleri ziyaret etmeye yöneltir. J.S. Bartholdy (1804), Ed. Dodwell (1812), gine Ed. Dodwell (1819), Ed.D. Clarke (1814), J.C.L. Hobhouse (1813), R. Walpole (1818), R. Walpole (1820), H.W. Inwood (1827), T.S. Hughes (1820), Ch. Deval (1827)  gibi arkeolojik eser uzmanları, bilirkişi, hatta insan unsuru araştırmacıları; W. Haygarth (1814) gibi yazarlar; S. Pomardi (1820), L. Dupré (1825-27), O.M. von Stackelberg (1828), H.W. Williams (1829)  gibi ressamlar yayınladıkları seyahatnameleri üstün nitelikli resimlerle süslemişlerdir. Ed.D. Clarke'ın (1816) eserindeki gravürlerin çoğu arkeoloji konulu olmakla birlikte sergiledikleri konuların nadir olması açısından sözkonusu yerlerin tarihi için çok değerli birer kaynak oluşturmaktadır. O.M. von Stackelberg 19. yüzyıl başlarında (1834) Yunanistan'a yaptığı seyahatten sonra tarihî yerlerle arkeolojik anıtları o sıralarda doğmakta olan romantizm akımına göre aktarmayı başarmıştır. Ed. Dodwell'in eserindeki tablolar (1834) daha az tanınan arkeolojik sitler görüntülemenin yanısıra ele aldıkları konular açısından öncü bir nitelik taşımaktadır. Yunanistan'daki örf ve adetler ile kıyafetler ve tarihî anıtlar hakkında yayınlanmış birçok kitap arasında Griechenland adlı eserde (yaklaşık olarak 1825) yer alan görüntüler daha önce yayınlanıp geniş bir kitle tarafından okunmuş başka seyahatnamelerden alınmıştır. Böylelikle, Atina'ya ilişkin görüntüler, Ed. Dodwell'in aynı konulu tablolarından alınıp yeniden kazılmış gravürlerden oluşmaktadır.

Aynı tarihlerde antik yunan uygarlığı anıtları hakkında çok kayda değer eserler yayınlanır  (J.J. Horner, 1823). Gezginlerden J. Tweddell Atina ziyareti sırasında ölür ve Thision'daki İfestos (Hephaistos) tapınağında gömülür. Gezi notlarından kalanları daha sonra kardeşi yayınlar (1817). A.-V. Joly'nin taş baskı gravürleri (1824) benzer konular işleyen daha eski tablolardan esinlenmiş olup devrin yunansever anlayışıyla tam bir uyum içindedir.

Bu arada Lord Elgin Yunanistan'da yaptığı arkeolojik eser avından kazançlı çıkar.Özellikle Atina'da dünyanın en büyük antik heykel ve mimarî parça yağmasını düzenleyip bunları British Museum'a satar. Sözkonusu eserler bugün halen değerli bir kültürel emanet olarak arkeoloji tutkunu yağmacıların kasvetli anısını yaşatmaktadır (Ed.J. Burrow 1837).

Çoğu canlı modele bakarak çizilmiş olan Yunan savaşçı ve politikacı portreleri yayınlandığında büyük başarı görmüş (Ad. Friedel, 1830, ve Ad. Friedel, 1832) ve Avrupa'da Yunanistan'ın özgürlüğü meselesi için yapılan yunansever girişimleri güçlendirmişti.

Bu arada şiirleri ve bizzat yaşamıyla kendini Yunanistan özgürlüğü meselesine veren Lord Byron'ın etkileyici kişiliği onu "çağdaş Yunanistan kahramanı" konumuna getirip gezginlerin kitaplarında da sezilen özgürlük umudunu güçlendirir (Lord Byron şiirlerinin 1849'da çıkan resimli baskısı). Byron'dan sonra antik devirden arda kalan harabelerin bulunduğu yerlere tam anlamıyla bir kültür hacılığı başlar. Atina devletini oluşturmuş olan öğelerin tümü gezginlerin arayış hedefi olur. Eski çağlara damgasını vuran ve çağdaş uluslararası uygarlığın temellerini kuran mükemmel uygarlığın beşiği Atina'nın doğal çevresi, insanların yaşam biçimini belirleyen deniz ve iklim bu öğeler arasındadır. Gezginlerin arkeolojik eserler için duydukları ilgi çağdaş Yunan toplumunun akıbeti hakkında duydukları merakla koşut gider. Yunan ayaklanması ve Yunanistan Devletinin kuruluşu gezginler trafiğini yeniden hızlandırır.

1834 yılında Atina resmî olarak yeni kurulmuş Yunanistan Devletinin başkenti ilân edilir ve Bavyeralı genç kral Otto'nun merkez ikametgâhı olur. Şehir için yeni bir devir başlar. Alman ve Yunanlı mimarların esinlendiği ve şehrin geçmişine lâyık olan ilk şehir planı hiçbir zaman uygulamaya geçmez, ancak şehir büyük bir hızla inşa edilir. Yeni başkenti Avrupa'nın öteki kentlerine benzer ve eşit kılan neoklasik mimarîyle yapılmış kamu binalarının yanında gittikçe çoğalan ve yeni mahallelere yayılan evler arasında antik harabelerin kapladığı alanlar gitgide özel bir havaya bürünüp özerkleşir. Anonim bir Alman sanatçı tarafından panoramik bir çizimle [Panoramic sketch...] kaydedilen yeni başkentin görünümü (1834) ilgi çekicidir. 

Yunan Devletinin kuruluşundan sonra harita çizmekle görevlendirdiği ve bu amaçla  gelen Fransız ekipler harita çalışmalarından başka özgün bir görsel malzeme de bırakırlar (J.-P.-Ε.-F. Peytier, 1829-32, 1833-36). Fransa devletinin Yunanistan'a gönderdiği Mora Bilimsel Araştırma Ekibinin G. A. Blouet yönetimindeki Mimarlık ve Heykeltraşlık Bölümünün incelemeyi ve araştırmayı üstlendiği tarihî anıt ve yöreler hakkında bulunduğu önemli gözlemler, sanat ve teknik bakımından üstün nitelikli çizimler eşliğindedir. Bu araştırmanın, üç görkemli cilt olarak yayınlanan (1831, 1833, 1838) sonuçları, o andan itibaren sözkonusu anıtlar hakkında güvenilir bir kaynak ve ilerideki bütün benzer çalışmalar için esaslı bir el kitabı oluşturur.

Atina'daki tarihî anıtları ve Attika yarımadasından manzaralar gösteren C.F.T.C. D'Aligny'nin tabloları (1843) hem konuları hem de bakış açılarıyla şehrin alışılmadık bir kesitini verirler. A.M. Chenavard'ın (1857) çizimleri ise kral Otto yönetiminin ilk yıllarında Atina anıtlarının görünüşü hakkında değerli bilgiler vermektedir. Victor Godart-Faultrier'nin seyahatnamesi (1857) ayrı olarak yayınlanan bir Albüm eşliğindedir. Albümün içerdiği kusursuz nitelikteki taş baskı tablolar antik Yunan sanatına ilişkin buluntulardan başka Bizans devrine ait anıtlardan da nadir görüntüler    sergiler.

H. Cook'un gravürlerinde (1853) konu ne olursa olsun (tarihî anıt, manzara, günlük yaşam sahneleri v.s.) hep aynı sakin uslupla aktarılmıştır. Tarihî anıtlar genellikle günlük yaşam sahneleri içinde beliren insan figürleriyle tamamlanır, manzara görüntülerine ise bitki aleminden öğeler katılarak denge kurulur.

Başka bir yapıtıyla Yunanistan anakara kesiminin jeomorfolojisi hakkında en ayrıntılı metinlerden birinin yazarı olan F.C.H.L. Pouqueville, "Grèce" başlıklı eserinde (1835) Atina'yla ilgili bölüm için önemli ve çok rağbet görmüş daha eski seyahatnamelerden görüntüler kullanmıştır. Yunanistan devletinin kuruluşundan hemen sonraki zaman kesitinde, Chr.Wordsworth  seyahatnameden çok tarih anlatısı olan bir eser yayınlar. Bol resimlerle donatılmış olan bu eser büyük yankı uyandırır. Eserin 1882 yılında yapılan yeni baskısında yeni bir görsel tarzla verilmiş birçok Atina görüntüsü yer almaktadır. Gine aynı İngiliz asıllı rahibin kayda değer başka bir eserinde, edebî anlatım, yerinde yaptığı gezilerden edindiği kişisel gözlemlerle birleşmektedir   (Chr. Wordsworth, 1836; Chr. Wordsworth, 1841).

Artık Yunanistan'a gelen Avrupalı ziyaretçiler kral Otto'nun gelişinden sonraki siyasal olayları yada Otto'nun kovuluşundan sonraki anarşi dönemini tartışıp, Atina toplumunu oluşturan siyasi kişiler ve devlet adamları, yazar ve ordu görevlileri gibi kişilerle görüşüp portrelerini çizerler. Avrupalı ziyaretçilerin Atina toplumunun politikacılarıyla birarada bulunmaları, ziyaretlerinin uzun süreli oluşu, araştırmalarının çokyönlülüğü (sanat ve edebiyat gibi alanları da kapsaması), büyük çeşitlilik gösteren ve çizim, tablo, şiir, biyografi, gezi güncelerinden oluşan zengin bir arşiv bırakmıştır. Yeni başkentteki yaşam ince ayrıntılarla gözler önüne serilmektedir. Ziyaretçiler Atina ve Attika yarımadasındaki arkeolojik sitleri ziyaret için birbirleriyle adeta yarış içindeler. Politikanın etnografyayla karıştığı bir söylemde en sonunda doğal ortam üstün öğe olarak belirir (J.Skene 1838-45, Th. Moncel 1843, Ed. Lear 1848-49).   Sanatçı Fr. Hervé'nin (1837) çizimleri ve özellikle çizdiği portreler, canlı ve sevimli yazı uslubuyla uyum içindedir.

19. yüzyıl boyunca yayınlanan Albümlerde genellikle tanınmış sanatçıların sevilen ve çok satan eserleri kopya edilir, ancak bu çoğunlukla belirtilmezdi. 19. yüzyıl içinde yayınlanan Album zur Erinnerung an Athen'de görülen tablolar Fransız çizimci Th.A.L. Vicomte du Moncel'in kaleminden çıkmış eserleri en son ayrıntısına kadar kopya etmektedir.

G. Cochrane'in (1837) eserinde yer alan görüntülerde toplumsal ve dinî faaliyetler, çeşitli manzaralar ve önemli tarihî anıtlar sergilenir. Bu görüntüler yazarın metninde anlattıklarına koşut olarak Yunan Devletinin ilk yıllarında siyasal ve toplumsal yaşam betimlemelerini tamamlar.

Atina ziyaretçileri, kralın Bavyeralı muhafız birliği subayları, hatta saray çevresinden kişiler, yazdıkları günlük ve daha başka eserlerde insanları ve mekânı yalın ve net bir biçimde betimlemektedir (A.F. Stademann, 1841).  Hali vakti yerinde Batı Avrupalıların bilgilerini çoğaltmak ve sosyal prestijlerini arttırmak için bir şart olan Doğu'ya "Büyük yolculuk" (Grand Tour)'un ardından yayınladıkları eserlerde, aralarında Atina yöresinin de büyüleyici manzaralarının yer aldığı bol sayıda tablo içerilmektedir (G.N. Wright, 1842; J.H. Allan, 1843; J. comte d’Estourmel, 1848; E. Rey, 1867; R.R. Farrer 1880).  Betimlediği yer ve insanlar üzerinde keskin bakış ve gözlem yeteneğiyle göze çarpan H. Belle'in (1881) seyahatnamesi aynı nitelikleri taşıyan görsel malzemeyle tamamlanmaktadır. Albüm'de (1984) sergilenen eserler arasında, İngiltere'de yayınlanan çığır açıcı “The Illustrated London News” (1842-1885) dergisiyle “The Graphic” (1869-1885) dergisinden alınmış nadir ve çok kayda değer tahta baskı gravürler yer almaktadır. Bu gravürlerin konusu 1842-1885 yılları arasında vuku bulmuş siyasal ve toplumsal olaylar ve savaşlara ilişkin yerler ve kişilerdir. J. von Falke'ın (1887/ 2002) eserini donatan ve kusursuz nitelikte olan tahta baskı gravürler ise, antik Yunan sanatından eserler ve antik Yunanlıların özel ve kamu yaşamına ilişkin düşgücü eseri görüntüler içermektedir.

19. yüzyıl ortalarında, Atina'nın 15. yüzyıldan itibaren yayınlanmış seyahatnamelerde yer alan tarihî anıtlarıyla ilgili kapsamlı bir inceleme yayınlanır (L.-E.-S.-J. de Laborde, 1854).  19. yüzyıl sonlarına doğru ise önemli topoğrafya ve arkeoloji kayıtları da içeren bir tarihî-estetik makale yayınlanır (A. Boetticher, 1888). Akropolis ve Atina'nın tarihi için son derece değerli bir eser olan H.A. Omont'un (1881) eserinde Atina'nın o zamana dek bilinen ve özellikle 17. yüzyıl seyahatnamelerine dayanan bütün topoğrafik görüntülemeleri, ayrıca Parthenon tapınağı mermer süslemelerinin Fransız asıllı Jacques Carrey tarafından çizimleri de yer almaktadır. Fransa elçisi Fr. Ol. Marquis de Nointel'in siparişi üzerine yapılmış olan bu çizimler, Parthenon tapınağının 1687 yılında Fr. Morosini tarafından bombalanmasından önce mermerlerin görüntüsünü korumuş olan tek çizimlerdir.

Atina ziyaretçilerinin büyük sayısı ve bu capcanlı şehrin onlara sunduğu taze görünümü mümkün olduğu kadar ayrıntılı biçimde resmetmek için kendiliğinden gelen gereksinimleri gerçekten çarpıcıdır ( 1887'de A. Schweiger Lerchenfeld, 1890'da El. Cabrol). İrlanda asıllı üretken yazar J. P. Mahaffy'nin Yunanistan gezisine ilişkin eseri (1890) kusursuz nitelikte tahta baskı gravürlerle donatılmıştır. Sözkonusu gravürler esas olarak kimi düşgücü eseri olan, kimiyse fotoğraflara dayanan ve kalemle yapılmış olan çizimler kullanmaktadır.

19. yüzyıl boyunca ve 20. yüzyıl başlarnda Atina kenti, aslında çağdaş Yunan toplumunun tarihi ve kaderiyle özdeşleşmektedir. Kuzey Yunanistan bölgesinin  özgürleşme süreci ile İyon denizi adaları ve Girit'in Yunanistan hakimiyetine geçişi Yunanlılar için zorlu meseleler olmuş, nitekim Atina'da olumlu bir siyasi ortam yaratmıştı. Gezginlerin yazıları canlı diyaloglarla dolup taşıp günlük yaşam sahnelerini dolaysız bir biçimde aktarıyor, resim tabloları ise şehrin görüntüsünü net bir anlatımla dile getiriyordu. Devlet "ergenlik" çağından olgunlaşma çağına doğru yüz tutup yeni toprak talepleriyle mücadeleye açılırken, avrupalılaşma çabası kâh alaylı kâh anlayışlı bir biçimde karşılanıp Yunanistan kahramanlar ülkesinden politikacılar ülkesine dönüşüyor ve Olimpiyat Oyunları yarattıkları yankılarla yeni bir ziyaretçi dalgası çekiyordu. Gezi rehberleri - şehri ve arkeolojik sitleri adım adım açıklayan el kitapları -  19. yüzyıl ortalarından itibaren ziyaret edilen yerleri araştırmak ve tanımak için olmazsa olmaz bir gereç olur (C. Baedeker, 1894).

19. yüzyıl ortalarından itibaren fotoğraf sanatı, mekânların öznel ve seçici bir biçimde  yansıtılmasına son verip gerçeğin kaydedilmesinde en güçlü silâh olur. Ancak kullanılışı gine de yaratıcının elinden geçmektedir. Artık seyahat kitaplarında çizim gravür akuarel fotoğraf gibi birçok resimleme tekniği bir arada yer almakta (Fr.Perilla, 1929). Fotoğraf sanatıyla kaydetme alanında bir kilometre taşı yerleştiren kişi F.F. Boissonnas olur. Ünlü fotoğrafçı objektifi ve kendi şaşmaz usuluyla Atina'da çeşitli arkeolojik kalıntı, anıt ve manzara görüntüleri yakalar (1919).

20. yüzyıla gelince seyahat yazarları artık çeşitli rolleri hep birden üstlenirler: aynı anda edebiyatçı, fotoğrafçı, araştırmacı, şair, sanatçıdırlar. Ancak en başta kendileri birer gezgindir. Ne var ki şimdi artık bir yer için "toplu bir bakış" yansıtma yerine o yeri oluşturan unsurların bir "boyut"unu öne koyarlar (R.Puaux, 1932). Βöylelikle her yerin tarihî anısı ve doğal ortamına, daha doğrusu o yerin tarihini beslemiş ve hâlâ beslemekte olan doğal ortama yeniden dönüş yaparlar. Bu anlamda Atina mekânı (ve öteki yerler) ile ilgili görsel eser üretimi yeni katkılarla sürekli olarak beslenmeye devam eder ve yunan kültürüne ilişkin olan herşeye doğru derin bir inanç ve aşk mirası bırakır. P. Jeancard'in (1919) (1919) çeşitli yer manzaraları insan tipleri ve mekân ayrıntıları gösteren ve kendi çizimlerine dayanan gravür ve akuarelleri, çekilmiş fotoğrafları andırmaktadır. Fotoğraf, en nihayetinde, belleğin "felsefe taşı" ve nesnelliğe olabildiğince yaklaşabilmek için en güçlü silâhlardan biri olarak boy göstermektedir (Al. Van den Brule, 1907 / E. Reisinger, 1923)

Muhteşem şehir asırlar boyunca ziyaretçileri için, daima, bir dünya vatandaşının en yüksek ahlâk değerlerinin doğduğu, incelik, ölçü, manevî uyumun kişiyi ezmeden ona bilgi ve refah olanağını sağladığı yer olmuştur. M.Ö. 5. yüzyılda yaşamış olan o toplum kendine koyduğu dolaysız hedeflerle özgür ve demokrat yurttaşlarını düşünme ve sorgulamaya yönlendirebilmişti. Sözü, ahlâğı, mantığı seven o toplum eylemlerinin sorumluluğunu da üstlenmesini bilen bir toplumdu. Attika nutuk sanatı ve bilgi edinimi aracılığıyla fikirler adım adım somut yapıtlara dönüşüyor ve sembolik bir anlamla yüklü olan Akropolis kayalığına ödül tacı giydiriyordu. Bir gezginin yazdığı gibi: "Adımlarımız bu yapıtları üretmiş olan düşünce ve zekânın kalıcılığını ve gürbüzlüğünü ölçmek için bu yerlere doğru yöneliyor. Ne var ki Atina'yı sadece Atina'da aramıyoruz. 'Kalp burada, ruh her yerde' diyen yazıt Atina için yazılmıştır". 

Atina: Anıtlarının ihtişamıyla ışığa bürünmüş olarak gezginlerin gözlerini kamaştıran, sakinlerini ışıkla çevreleyen, Agora'sında kalbinin nabzı hiçbir zaman durmamış olan, ortasında Akropolis denen taş geminin yüzdüğü ve tarihsel zamana karşı duran, gezginlerini yolculuklara çıkartıp yarattıkları eserlerin görsel hazinesini zenginleştiren şehir. .

Yazan: İoli Vingopoulou